Ne durumdayız, hangi durumdayız tekrar bir gözden geçirmek istedim. Her daim bahsini çok yaptığım ve yapmaktan da hiç hoşnut olmadığım kendime dönüp bakma işini ne yazık ki yine gerçekleştiriyorum. Vira!
İçinde bulunmuş olduğum hal, durum ve vaziyet artık gittikçe saçma bir hal almış durumda. Hatta öyle saçma bir hal aldı ki şu an bu eylemi gerçekleştirirken, üşengeçlikten kalemimi ve defterimi alamadım bile (bu durumun vahametini ayrıca yaşıyorum içimde) Yaklaşık olarak 30-35 gündür evdeyim ve ilk olarak yapmaya çalıştığım şey kendimi değiştirme çabası oldu -eğer buna yenilik denilecekse- çünkü bir insan öyle kolay kolay değişemez fakat zaten evde bulunduğum bu süreçte suni olarak kimse hakkında bir şey düşünmekten ziyade yanımda olanlara, sohbet etmeyi, görüşmeyi özlediğim kimselerinde aynı dertten muzdarip olduğunu düşünüp, o yolda hareket etmeye çabalıyorum. Madalyonun diğer yüzünde eğer bunu yapmazsam ruhsal halimin bozulacağını düşünüp, kimsenin esasında benle ilgili bir menfaati olmadığını veyahut bir beklentisi olmadığını düşünmeye başlıyorum ve işte o zaman "depremler oluyor beynimde."
Yalnız kalma korkusu; yaşadığım en büyük korku. Üzücü kısmı korktukça daha üstüme gelip devamlı işin sonunda aynı şeyleri yaşamakla yükümlü kalıyorum. Hiç fark etmiyor, sarışın, esmer, kumral veya ah canım çok tatlı, ya çok seviyorum ben seni, sensiz olmaz diyen veya brokoli hepsinin sonu aynı tat ve aynı nakarat. Umutsuzluğumu yansıtmak istemiyorum esasında hatta tam tersine atılan her çentikte dahada ayakta kalıyorum ama ne yazık ki hazin son; "hiçe bağırıyorum, sesimi duyun." Bütün bunların ve Candan Erçetin'in aksine olabildiğince kalender olmaya çalışıyorum. Artık gücümün olduğunun farkındayım ve kusura bakmayın ama olmasında. Şu esnada sadece ben ve benim özlediklerim yaşıyor beynimde.
Özlem; ne garip bir duygu. Kimine göre demesi çok basit, kimine göre söylerken belki yalan belki gerçek ama yaşaması zor bir his. Şu dönemde asla yapmam dediğim şeyleri bile özler oldum ne hikmetse. Bu da Tanrı'nın ufak bir oyunu olsa gerek ama hiç bir şey yapmadan saatlerce bir cafede boş boş oturmayı bile özleyebiliyormuş insan. Daha yoğun olarak ise her zaman yaptığım fakat şu esnada yapamadığım şeyleri çok özledim ama güzel günler kapıda ve bu dönem bittikten sonra nasıl bir ben olacak onu merak ediyorum açıkçası veya nasıl bir hayat düzeneği..
"Sözlerime burada son verirkene..
1 dakika doktor bey geliyorum
Sözlerime burada son verirkene, seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum
He bir de yeni bir kedi aldım o da çok şeker.
Gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem oldu
Yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim."
Sonuç kısmında ise canım Gökhan Semiz Abi'min bu değerli şiirine yer verip, kendisini dolu dolu anmak istedim. Son düzlükte patlamaya hazır Bold Pilot gibiyim artık bitsin bu sıkıntı ve yüreğimde atlar koşsun. Sana da selam olsun üstadım.
Lütfiye Çıtır Fıdıllıoğlu'nun da dediği gibi; "hadi sana iyi günleeeeeeer!"
İçinde bulunmuş olduğum hal, durum ve vaziyet artık gittikçe saçma bir hal almış durumda. Hatta öyle saçma bir hal aldı ki şu an bu eylemi gerçekleştirirken, üşengeçlikten kalemimi ve defterimi alamadım bile (bu durumun vahametini ayrıca yaşıyorum içimde) Yaklaşık olarak 30-35 gündür evdeyim ve ilk olarak yapmaya çalıştığım şey kendimi değiştirme çabası oldu -eğer buna yenilik denilecekse- çünkü bir insan öyle kolay kolay değişemez fakat zaten evde bulunduğum bu süreçte suni olarak kimse hakkında bir şey düşünmekten ziyade yanımda olanlara, sohbet etmeyi, görüşmeyi özlediğim kimselerinde aynı dertten muzdarip olduğunu düşünüp, o yolda hareket etmeye çabalıyorum. Madalyonun diğer yüzünde eğer bunu yapmazsam ruhsal halimin bozulacağını düşünüp, kimsenin esasında benle ilgili bir menfaati olmadığını veyahut bir beklentisi olmadığını düşünmeye başlıyorum ve işte o zaman "depremler oluyor beynimde."
Yalnız kalma korkusu; yaşadığım en büyük korku. Üzücü kısmı korktukça daha üstüme gelip devamlı işin sonunda aynı şeyleri yaşamakla yükümlü kalıyorum. Hiç fark etmiyor, sarışın, esmer, kumral veya ah canım çok tatlı, ya çok seviyorum ben seni, sensiz olmaz diyen veya brokoli hepsinin sonu aynı tat ve aynı nakarat. Umutsuzluğumu yansıtmak istemiyorum esasında hatta tam tersine atılan her çentikte dahada ayakta kalıyorum ama ne yazık ki hazin son; "hiçe bağırıyorum, sesimi duyun." Bütün bunların ve Candan Erçetin'in aksine olabildiğince kalender olmaya çalışıyorum. Artık gücümün olduğunun farkındayım ve kusura bakmayın ama olmasında. Şu esnada sadece ben ve benim özlediklerim yaşıyor beynimde.
Özlem; ne garip bir duygu. Kimine göre demesi çok basit, kimine göre söylerken belki yalan belki gerçek ama yaşaması zor bir his. Şu dönemde asla yapmam dediğim şeyleri bile özler oldum ne hikmetse. Bu da Tanrı'nın ufak bir oyunu olsa gerek ama hiç bir şey yapmadan saatlerce bir cafede boş boş oturmayı bile özleyebiliyormuş insan. Daha yoğun olarak ise her zaman yaptığım fakat şu esnada yapamadığım şeyleri çok özledim ama güzel günler kapıda ve bu dönem bittikten sonra nasıl bir ben olacak onu merak ediyorum açıkçası veya nasıl bir hayat düzeneği..
"Sözlerime burada son verirkene..
1 dakika doktor bey geliyorum
Sözlerime burada son verirkene, seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum
He bir de yeni bir kedi aldım o da çok şeker.
Gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem oldu
Yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim."
Sonuç kısmında ise canım Gökhan Semiz Abi'min bu değerli şiirine yer verip, kendisini dolu dolu anmak istedim. Son düzlükte patlamaya hazır Bold Pilot gibiyim artık bitsin bu sıkıntı ve yüreğimde atlar koşsun. Sana da selam olsun üstadım.
Lütfiye Çıtır Fıdıllıoğlu'nun da dediği gibi; "hadi sana iyi günleeeeeeer!"
Yorumlar
Yorum Gönder