Tarihin Tozlu Sayfaları - 2 : 12 Aralık 2010

Yine bir Pazartesi, yeni bir Pazartesi, kurtarılmış bölge Kadıköy'den yükselen, az biraz sendromlu bir Pazartesi. Silikon Vadisi'nden uzak yeni bir defterle gelen yeni bir yazı fakat yine geçmişe dayalı..

Takvimin yaprakları 12 Aralık'ı gösterdiği esnada ani bir flashback ile o "kanserli gün"ün ardından tam 4 yıl geçtiğinin farkına vardım.. Herkes bir şekilde yolculuğa uğurlanmıştır, ayrılıklarla karşı karşıya kalmıştır fakat benim kadar marjinalini yaşayan kaç kişi vardır tahmin etmek güç. 11 Aralık 2010'u, 12 Aralık 2010'a bağlayan gece başlamıştı herşey. Beynim beş karış havadayken topluyordum bavulumu. Odama bakıyordum, her köşesine ve her noktasına. Biliyordum ki oradan çıktığım an bir daha görebilmek nasip olmayacaktı. Tam o esnada yanımdasın sandım işte, tam o esnada "ulan galiba bu sefer oluyor." düşüncesine tutuldum çünkü öylesine güzeldi ve öylesine yakındı ki ardını göremiyordum o zamanlar. Armamı öptüm, bavulumu aldım ve senin gönderdiğin meleği omzuma koyarak çıktım odamdan. Annemle vedalaşmak için odasının kapısını açmak istedim fakat o kapı açılmadı. Sanki kapının ardına duvardan bir set örülmüşçesine sağlam bir şekilde açılmamaya diretiyordu o kapı. Yakarışlarıma rağmen annem o kapıyı açmadı ve ben annemle vedalaşamadan ayrıldım evden. Sabahın o vakti beni yalnız bırakmayan dostlarımı gördüm aşağıda. Babam ve dostlarımla birlikte ayrıldık; mahalleme, İdealtepe'me uzun uzun bakarak. Hiç istemesem de ufak bir asker uğurlama konvoyu ile ayrılık noktasına yaklaşırken telefonum çaldı birden. Arayan annemdi ve sadece ağlıyordu. Onu duymam yetti ve babam hemen rotayı yeniden eve doğru çevirdi. Tekrar evin önüne geldiğimizde apartmanın merdivenlerini nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Kapıyı açıp, onu görüp, sarıldıktan sonra hep öyle kalmak istedim. Tekrar çocuk olmak istedim fakat o kadar kolay değildi ne yazık ki. Bazen hayat ve zaman senin önüne geçiyor ve tekrardan onlara karşı galip gelmek epey zaman alıyordu. Bu da o zamanlardan biriydi..

Annemin kollarından ayrılıp yeniden yola koyulmuştuk. Beni uçağa götürecek olan servisin kalkış yeri asıl noktamızdı. Dostlarımla vedalaşmaya başladım. Her birine sarıldığımda ayrı ayrı yaşadıklarımız geldi gözümün önüne ve sıra asıl ayrılığa gelmişti. Bu hayatta ki en büyük dostum ve arkadaşım bana sarıldığı zaman boynumda ağladığının farkına varmıştım. Onu hiç öyle görmemiştim.(ne zaman o an gelse gözümün önüne gelse gözlerim dolar şimdi olduğu gibi..) Artık gitmenin zamanı gelmişti ve gittim bu şehirden Türk Telekom Arena'nın inşaatını ilk kez görerek..

İşte o zamandan bu zamana tam 4 yıl geçti. Umutlar,hayaller,kırgınlıklar,yaşanmışlıklar,kederler,sevinçler.. ve daha nicesi hepsi benimle birlikteler. Heybemden çıkarıp bakıyorum arada sırada. Kimi zaman yüzleşiyorum onlarla, kimi zamanda böyle ortaya yarım yamalak, bir şeyler anlatmaya çalışan cümleler dökülüyor. Bir Emre Aydın şarkısının içinde sıkışıp kaldım ve çıkamadım; "Az önce farkettim, tam 4 yıl olmuş dün."

Yorumlar