yirmi altının baharı, otuza kalan dört, biten yaz, yeni bir hazan..
fonda Şebnem Ferah'ın eşsiz sesiyle, Eylül'ü ve beraberinde sonbaharı karşılıyoruz..
Çok istedim şimdiye kadar kalemi alıp birşeyler karalamayı fakat her bir deneme bana yeni bir hüsran doğurdu. Kısmet Eylül'e imiş diyip giriyorum kasvet dolu fakat bir o kadar umutlu cümlelerimle mevzuya..
Hiç haz etmedim Eylül'den, aylar arasında en kasvetlisi gelir bana ve ben kimi sevdiysem hep Eylül aldı benden fakat bu sefer yeni tanıdığım biri Eylül'den umut etmem gerektiğini söyledi ki haklıydı esasen. Öyle güzel bir Ağustos geçmişti ki Eylül'ün kasvetini bile savurup götürür derecesine..
Ne güzel bir tatille başlamıştı Ağustos, Balıkesir'in stratejik konumu bakımından en değerli ve en kıymetli yerinde; Akçay'da. Tam tamına hayalimde ki tatili yaşadım ve gezip görmediğim, görmediğimiz yer kalmadı. *Assos,Ayvalık,Cunda,Sarımsaklı,Şeytan Sofrası,Hasan Boğuldu Şelalesi,Zeus Altarı,Altınoluk..* (imkan olsa hepsini tek tek açıklarım fakat iyice gezi yazısına döneceğinden es geçiyor, kelimeler yerine fotoğraflarla anlatıyorum, bu güzel yerleri.) Hiç yaşamazdım tatil dönüşü sendromunu hatta gittiğim tatillerin sonuna doğru İstanbul'u bile özlerdim fakat bu sefer öyle olmadı ne yazık ki. Ne zaman gözümü kapasam artık şehirden kaçabileceğim bir yerim oldu.
Tatil dönüşü ise tam bir sendrom haline geldi. Ne olacağı belli olmayan durumlar, karışık mevzular ve bunların ortasında kalmış bir ben. İşin özü kendime dönüp baktığımda "kocaman bir boşluktayım ben; ne o boşluğu
Yirmibeş sene böyle bitti, koca bir çeyrek asır.. :) Çocukluğumdan beri, her doğum günümde tek hediye isteğim o haftaya denk gelen maçın, Galatasaray'ın kazanmasıdır. Oynadığı takım alelade bir takım olsa bile dahi galip gelmesi benim için çok özeldir. Şans bu ya, o haftaya bu sefer Fener'le oynanacak Süper Kupa finali denk geldi. Allah biliyor, hiç giremedim derbi havasına, maç heyecanına. Sonucu da açık oldu ve Volkan'ın karaktersizlikleriyle birlikte penaltı vuruşları sonunda Fener aldı maçı. Maçın sonunda Fener mağlubiyeti sendromuna da girmeyince; "ulan galiba yaşlanıyoruz!" diye düşündüm fakat asıl sorun derinlerdeydi. Önce siyah kareli pantolonumu aldılar, sonrasında kırmızı ayakkabımı, elde avuçta bir şey kalmayınca en sert darbeyi vurdular e-bilet zımbırtısıyla. Çok zor olacak.. Bu sene hasreti ve özlemi iliklerime kadar yaşayacağım ama bir bakıma da iyi olacak inanıyorum, uzun zamandır inanmadığım kadar hem de.
İşte bunlarla başladı Eylül; tek temennim şudur ki umarım bu sene kimseyi almaz benden, bizden. Alparslan Abi'me, Ediz'ime, Tuncel Abi'ye, Yılmaz Güney'e, Neşet Baba'ya, Zeki Müren'e, güzel insan Kazım Kanat'a selam olsun. (Belki bu sefer "benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa senin cebine girer, bu Eylül akşamlarında.")
fonda Şebnem Ferah'ın eşsiz sesiyle, Eylül'ü ve beraberinde sonbaharı karşılıyoruz..
Çok istedim şimdiye kadar kalemi alıp birşeyler karalamayı fakat her bir deneme bana yeni bir hüsran doğurdu. Kısmet Eylül'e imiş diyip giriyorum kasvet dolu fakat bir o kadar umutlu cümlelerimle mevzuya..
Hiç haz etmedim Eylül'den, aylar arasında en kasvetlisi gelir bana ve ben kimi sevdiysem hep Eylül aldı benden fakat bu sefer yeni tanıdığım biri Eylül'den umut etmem gerektiğini söyledi ki haklıydı esasen. Öyle güzel bir Ağustos geçmişti ki Eylül'ün kasvetini bile savurup götürür derecesine..
Ne güzel bir tatille başlamıştı Ağustos, Balıkesir'in stratejik konumu bakımından en değerli ve en kıymetli yerinde; Akçay'da. Tam tamına hayalimde ki tatili yaşadım ve gezip görmediğim, görmediğimiz yer kalmadı. *Assos,Ayvalık,Cunda,Sarımsaklı,Şeytan Sofrası,Hasan Boğuldu Şelalesi,Zeus Altarı,Altınoluk..* (imkan olsa hepsini tek tek açıklarım fakat iyice gezi yazısına döneceğinden es geçiyor, kelimeler yerine fotoğraflarla anlatıyorum, bu güzel yerleri.) Hiç yaşamazdım tatil dönüşü sendromunu hatta gittiğim tatillerin sonuna doğru İstanbul'u bile özlerdim fakat bu sefer öyle olmadı ne yazık ki. Ne zaman gözümü kapasam artık şehirden kaçabileceğim bir yerim oldu.
Tatil dönüşü ise tam bir sendrom haline geldi. Ne olacağı belli olmayan durumlar, karışık mevzular ve bunların ortasında kalmış bir ben. İşin özü kendime dönüp baktığımda "kocaman bir boşluktayım ben; ne o boşluğu
doldurabiliyorum, ne de boşluktan kurtulabiliyorum." Can yakıyorum fakat bundan hiç gocunmuyorum. Geçmişte veya yakın zamanda canımı yakan kimse bir şekilde hesap soruyorum. Kısasa kısas değil bu, bunun adı tamamıyla kendimi tatmin etme. Yanımda durabilecek kimse yok; her kim ki yanıma yaklaşıyor illa ki benden alacak bir şeyi oluyor. Şimdi de karşılarında o eski saf ve temiz adamın olduklarını düşünüyorlar ve buna içten içe, sessiz kahkahalarımla gülüyorum. Gülmeye de devam edeceğim, "dağlar duvar olsa önüme, yollar kördüğüm düğümlense. Dönmem gözümü dağlasalar." Zaman seni gösterdiğinde canın öyle yanacak ki nasıl olduğunu anlamayacaksın.
Yirmibeş sene böyle bitti, koca bir çeyrek asır.. :) Çocukluğumdan beri, her doğum günümde tek hediye isteğim o haftaya denk gelen maçın, Galatasaray'ın kazanmasıdır. Oynadığı takım alelade bir takım olsa bile dahi galip gelmesi benim için çok özeldir. Şans bu ya, o haftaya bu sefer Fener'le oynanacak Süper Kupa finali denk geldi. Allah biliyor, hiç giremedim derbi havasına, maç heyecanına. Sonucu da açık oldu ve Volkan'ın karaktersizlikleriyle birlikte penaltı vuruşları sonunda Fener aldı maçı. Maçın sonunda Fener mağlubiyeti sendromuna da girmeyince; "ulan galiba yaşlanıyoruz!" diye düşündüm fakat asıl sorun derinlerdeydi. Önce siyah kareli pantolonumu aldılar, sonrasında kırmızı ayakkabımı, elde avuçta bir şey kalmayınca en sert darbeyi vurdular e-bilet zımbırtısıyla. Çok zor olacak.. Bu sene hasreti ve özlemi iliklerime kadar yaşayacağım ama bir bakıma da iyi olacak inanıyorum, uzun zamandır inanmadığım kadar hem de.
İşte bunlarla başladı Eylül; tek temennim şudur ki umarım bu sene kimseyi almaz benden, bizden. Alparslan Abi'me, Ediz'ime, Tuncel Abi'ye, Yılmaz Güney'e, Neşet Baba'ya, Zeki Müren'e, güzel insan Kazım Kanat'a selam olsun. (Belki bu sefer "benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa senin cebine girer, bu Eylül akşamlarında.")
Yorumlar
Yorum Gönder