(Blogu kullanmaya başlayalı tam bir yıl olmuş. Seyrek kullanıyor olsam da onun şerefine denk gelen bir yazıyla huzurunuzdayım.)
Bir konserden geçtik hepimiz, bir rüyadan belki de fakat Nisan'dan beri şarkılara oy vermeyle başlanan heyecan, beklenen o büyük gün Temmuz'un 13'ü -ne gariptir ki- bir Pazar günü kapımıza çatmıştı..
Günün sabahında evden kendimi dışarı atıp İstanbul'un başkenti; Kadıköy sokaklarına bıraktım kendimi. Kadıköy nasılsa İstanbul'da öyledir aslında. Şehrin kalbinin belli bir büyüklüğü Kadıköy'de atar ki yine öyleydi. Bahariye'sinden Serasker'ine 80'li yıllardın hakimi olan "Rock N Roll" akımı mevcuttu ve bu nefisti. Sokaktakiler giyimleriyle,tarzlarıyla akşam ki konsere ayak uydurma çabasındaydılar ve bu çaba göze hiçte eğreti gelmiyordu. Ben de bir şekilde ayak uydurdum ve Metallica tshirtümü üzerime geçirip dostlarımla birlikte konserin yapılacağı İTÜ Stadyumu'nun yolunu tuttuk. Metrodan inip, kalabalıkla birlikte yürüyünce ister istemez maç havasına girdim içimden. Hele ki tünel sonunda karaborsacıyı da görünce özlem ve hasret dolu derin bir ah çektim.
Bilet kontrollerinden geçip konser alanına vardığımızda esasında çok geç kaldığımızın farkına vardık çünkü insanlar Pentegram ile ısınmışlardı bile fakat ne yazık ki ben, Pentegram'a -özellikle- Murat İlkan'ın istemsiz ayrılığı sonrası bir türlü ısınamadım. Son şarkılarını tamamlarken biz de yerimizi sabitlemeye çalışıyorduk. Gerilerde kaldığımız için "önemli olan aynı havayı solumak" diye bir avutma içerisindeydim kendimi. Dakikalar ilerledikçe heyecan artıyor, bu arada da oylamayı kazanacak son şarkının tartışmasını yapıyorduk kendi aramızda.(*)
Artık zamanı gelmişti. Işıklar karardı, videodan Metallica By Request'in introsu girdi ve Ennio Morricone'nin Ecstasy of Gold'u ile babalar sahneye çıktı! Intro bittikten sonra Dünya Rock müzik tarihinin en iyi şarkısı; "Master of Puppets" ile giriş yaptılar konsere. Yaşlandılar diyenlere inat hepsi sanki yirmi beş'inde gibilerdi ve adeta büyüleyicilerdi. O an, o ortamda bulunduğum için, o havayı soluyabildiğim için kendimi şanslı atfettim. Yıllar boyu başka ülkelerde yaptıkları konserleri hayranlıkla izlerken Creeping Death şarkısında ki "die" ve Memory Remains'de ki "lalalalaa" bölümlerine gıpta ederdim. Bu konserde bütün hevesimi almış oldum fakat asıl hevesimi -bana göre- en iyi şarkıları olan "Wherever I May Roam" ile aldım. Şarkının başlaması ile birlikte adeta bir maddenin bağımlısı gibi deyim yerindeyse "kafasını yaşadım."
Herşeyiyle mükemmel bir konserdi. Kendi hayatım boyunca gittiğim en iyi konserdi. James Hetfield, Kirk Hammett, Robert Trujillo, Lars Ulrich. Biribirinden nefis dört insan; ne mutlu ki böyle nefis bir grubu bize bahşediyorlar. James Hetfield'a saygım ve sevgim had safhadadır fakat büyük bir parantez Lars Ulrich için açılmalı. Onun enerjisi üst düzeyde oldukça bu grup daima canlı ve kanlı kalacaktır. Nefis adam vesselam. Konser sonu, James'in ağzından dökülen "respect from Metallica" diyerek yapmış olduğu alçak gönüllüğe karşılık olarak asıl çok büyük saygı benden ve bizden göstermemiz icap eder.
Bir konserden geçtim veya konser benden geçti orası muallak çünkü sabah uyandığımda sağ kulağım belli şekilde duymuyordu. Hayat felsefelerimden biri olan "ölürken bile pişman olmamak" burada devreye girdi. Eğer gerçekten duymasaydı da çok problem değildi çünkü duyabileceği en güzel ses tınısı ve melodi ahenklerinden birini duydu.
(*) Oylamayı kazanan şarkı Battery oldu.
NOTHING ELSE MATTERS
Bir konserden geçtik hepimiz, bir rüyadan belki de fakat Nisan'dan beri şarkılara oy vermeyle başlanan heyecan, beklenen o büyük gün Temmuz'un 13'ü -ne gariptir ki- bir Pazar günü kapımıza çatmıştı..
Günün sabahında evden kendimi dışarı atıp İstanbul'un başkenti; Kadıköy sokaklarına bıraktım kendimi. Kadıköy nasılsa İstanbul'da öyledir aslında. Şehrin kalbinin belli bir büyüklüğü Kadıköy'de atar ki yine öyleydi. Bahariye'sinden Serasker'ine 80'li yıllardın hakimi olan "Rock N Roll" akımı mevcuttu ve bu nefisti. Sokaktakiler giyimleriyle,tarzlarıyla akşam ki konsere ayak uydurma çabasındaydılar ve bu çaba göze hiçte eğreti gelmiyordu. Ben de bir şekilde ayak uydurdum ve Metallica tshirtümü üzerime geçirip dostlarımla birlikte konserin yapılacağı İTÜ Stadyumu'nun yolunu tuttuk. Metrodan inip, kalabalıkla birlikte yürüyünce ister istemez maç havasına girdim içimden. Hele ki tünel sonunda karaborsacıyı da görünce özlem ve hasret dolu derin bir ah çektim.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7U8Azdf6jt0dBCCb2nYoXVPxWhEgIdBj2yHQjd0tXW3bJ6LKVYcS7MBvv7H-hmMG0xOt4bkaV5fT4wvAnnjwhAqTX8oF_SAPPhdcDD7BX5mG6bVPLpq86v5QfpAs7V9f8i14OK2GtdLY/s1600/20140713_201539.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgq3F2zpyge1msd_Z3QUQU5dSibjfapc0j8kPAdjg0FPC-dESRasgQg0Mu6i3a2J87AxQtUeCJxlTYnPC-5dAC_Hc9tXGrIikiibgzwJdcRror58xbyRcHRNsygsEbN0eUVIY6MftMo4f8/s1600/10397831_733103336736931_546855616428657183_n.jpg)
Herşeyiyle mükemmel bir konserdi. Kendi hayatım boyunca gittiğim en iyi konserdi. James Hetfield, Kirk Hammett, Robert Trujillo, Lars Ulrich. Biribirinden nefis dört insan; ne mutlu ki böyle nefis bir grubu bize bahşediyorlar. James Hetfield'a saygım ve sevgim had safhadadır fakat büyük bir parantez Lars Ulrich için açılmalı. Onun enerjisi üst düzeyde oldukça bu grup daima canlı ve kanlı kalacaktır. Nefis adam vesselam. Konser sonu, James'in ağzından dökülen "respect from Metallica" diyerek yapmış olduğu alçak gönüllüğe karşılık olarak asıl çok büyük saygı benden ve bizden göstermemiz icap eder.
Bir konserden geçtim veya konser benden geçti orası muallak çünkü sabah uyandığımda sağ kulağım belli şekilde duymuyordu. Hayat felsefelerimden biri olan "ölürken bile pişman olmamak" burada devreye girdi. Eğer gerçekten duymasaydı da çok problem değildi çünkü duyabileceği en güzel ses tınısı ve melodi ahenklerinden birini duydu.
(*) Oylamayı kazanan şarkı Battery oldu.
NOTHING ELSE MATTERS
Yorumlar
Yorum Gönder