Yarım Yamalak Bir Almanak!

Tam 2013'ün bitişinden, 2013'ün şanına yakışır kötülükte karanlık ve bulanık günün sabahından, yılın son yazısına giriş yapıyoruz. Vira!

Oturup düşündüğümde, kendimi sorguladığımda aslına bakılırsa bu yıl içerisinde kocaman bir hiçbir şey yaptığımın farkına vardım. Olabildiğince kendimden uzaklaştım, baktığın zaman eski benin olmadığını gördüm. Çok çalıştım, çalıştıkça yoruldum, yoruldukça mutsuz oldum. Haliyle zaten sallantıda ruh halim giderek dağıldı ve darmaduman haline geldi. Bunun adı; tükenmişlik sendromuydu. (Bir ad bulmaya çalışıyorsan eğer depresyon deme ne olur, inciniyorum.)

Bir şekilde kendime vakit ayırmaya çalıştım fakat kendimi bulmaya çalışmadım. Ne yalan söyleyeyim bu halimin hoşuma gitmediğini söylemem doğru olmaz. Canım sıkıldı dostlarımla kahvede buluştum tıpkı kirli sakallı abimin dediği gibi. Zaman zaman havadan sudan, çokta önemli olmayan konulardan konuştuk. Konuştukça lugâtımız oldu. O lugât ne güzel oturdu. Hem benim kırdığım, hem tarafından kırıldığım dostlarımla yeniden görüştüm ki bu yıldan bana kalan elle tutulur olaylardan biriydi. Bir diğer güzel olay, çok sevdiğim iki dostum evlendiler. Umudum şudur ki; hayat denen sonsuz yolda daim olurlar. Fakat sorsalar bana 2013'te geçirdiğin en güzel gün hangisiydi diye kayıtsız-şartsız 02 Eylül gecesini anlatırım. Canım kardeşim Onur'un bekarlığa veda partisi için kiraladığımız tekne de dostlarla bir araya gelip kahkahalarımızı tavan yapmıştık.

Kıyısından, köşesinden tutunmaya çalıştığım ve hep yarım yamalak olan hayatıma girenler oldu. Bir şekilde ipin ucu gelmedi. Yolum karanlık ve kuytuydu. Evvelinden yara aldığımdan, aydınlığı görebilmem mümkün değildi ve bunu sonradan anlayanlar bir şekilde bana tokat atmaya çalıştılar fakat ben bunu umursamadım. Eskiden olsa kendime dert ederdim ama şu an kalbim öylesine buzla kaplı ki erimeye hiç müsait değil. Yılın son deminde yine elinde kibritle yaklaştı halbuki tıpkı 3 sene evvel yaptığı gibi ama ne çare, öylesine umursamaz ve öylesine vurdum duymazdım ki o bile çare olmadı.

Neyse ki evveliyatımdan kalan değerlerim var vazgeçemediğim; Galatasaray gibi. Bu sene de beni çok mutlu edebilen tek varlıktı. Gelen şampiyonluk çok anlamlı ve değerliydi. Hemen her maçına gittim, gidemediğim zaman kafayı yedim. Bunların içinden Ordu ve Mersin maçlarını ömrü hayatım boyunca unutabilmem söz konusu değildir. İki özel maçında 2013 senesi içerisinde yaşanması yine bu senenin elle tutulur güzel yanlarından birisidir. Yılın son çeyreğinde "hocamın" haksız yere takımdan gönderilmesiyle büyük bir sarsıntı geçirsekte her zaman başımız dik ve alnımız ak bir şekilde yolumuza devam etmekteyiz.

Değerlerim var vazgeçemediğim; düşüncem gibi, fikrim gibi ve hayatımda ilk defa onları savunabilmek için sokağa çıktım, çıktık. Taksim Gezi Parkı'nda, Beşiktaş'ta polisle sanki bir bilgisayar oyunu oynuyormuşçasına masumca çatışırken polis o kadar masum değildi. Ali İsmail'i, Ethem'i, Abdullah'ı, Ahmet'i bu yolda kaybettik. Elimizde kalan ise sadece duvar yazıları oldu..


Sanki bir seri katil gibiydi 2013 ve bana tiyatroyu sevdiren ustamı Nejat Uygur'u, karakterine ve düşüncesine hayran olduğum Tuncel Kurtiz'i, deplasman da gönüllere giren Müslüm Gürses'i ve sarı-kırmızı boynundan eksik olmayan, usta Galatasaray'lı Mehmet Ali Birand'ı aldı bizden. Her birini saygıyla anıyor ve selamlıyorum. Mekanları cennet olsun.

Şimdi bitiyor yıl, dönüyor gün. Yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni beklentiler gibi kuru gürültü vesveselerim olmayacak elbette ki sadece sakal bırakmak istiyorum. Yeni yıldan tek beklentim sakal bırakmak. Yani durum hiçte sizin sandığınız gibi değil aslında.. hem ne biçim sandık lan bu?!

(2010 yeniden gelse, hayır demem. Gözyaşlarıyla karşılarım.)







Yorumlar